ÇIKMAZ SOKAK
Canıma okudu, sinsi karanlık gece, körleşti kaldırım taşları
Sonu görünmez oldu, kapkara çıkmaz sokak
Kartal gözünde yalazı, karanlığın gölgesinde tutsak
Acıların en kötüsü genç kızlığımı yaşayamamak…
Sönük ışıklı çıkmaz sokağın duvarında sıkıştırdılar
Aç sürüde bulunanlardan biri seslendi: ‘’İşte aradığımız oynak’’
Kaba saba serseri abandı bedenime, sımsıkı bastırdı, dağ oldu
Çakan şimşeğin ışığında kaldım çırılçıplak…
Titredi, üşüdü tenim, morardı sayrı bedenim
Sessizce gümbürdedi ruhumun sevgi çiçekleri
Bedenim tutsak, ruhunda dalgalanan beyaz bayrak
Çarmıha gerdiler bedenimi, göz çukurumda biriken aklar…
Usulca gecenin sessiz tülüne büründüm
Çıkmaz sokağın taşlarında mühür, kasıklarımdan sızan kan izleri
Çıkmaz sokağın karanlık ucunda biriken öfkem
Kızgınlık penceremde; terk edilmişlik, yalnızlık, acizlik duygusu…
Kurtulmalıyım düşlerimi lekeleyen utançtan, eziklikten
Yeni bir geleceğim olmalı, geride kalmalı çığlıklarım
Beyaz bulutların saflığı yine yüreğime konmalı
Denizin mavisine dönmeliyim, yanıp kavrulma zamanı değil!
Varlığım, yokluğum sorgulanmamalı, sonum olacak küskünlüğüm
Bir anlamı yok! Ürkmenin, mum ışığı gibi pırpırlanmanın
Daha fazla alçalmak niye? Boğuştukça bu dünyada var olacağım…
Yağmur yağdı, yıkadı bedenimi, güneş havlu oldu, kuruladı tenimi
Dizginlerimi tutana dualar okudum, gün arındırdı ruhumu
Sarıp sarmalamalıyım yokluğun koridorlarında yalnızlığımı
Ellerim kelepçeli bir yol bulmalıyım, umarsızca
Gökyüzünde yıldızlardan halı dokumalıyım
Bir bütün olmalıyım, dolaşmalıyım dünyada
Nefreti, öfkeyi sevgiye dönüştür diyor yüreğim
Akşam karanlığı çöktüğünde, aklıma takılıyor
Canım yanıyor, gözümde büyüyor geçmişin yangısı
Iğıl ığıl kanıyor, çıkmaz sokakta kalan yüreğim…
GÖKUŞAĞI EFSANESİ
Yağmur damlalarına yansıdı güneş ışığı,
Sabah neşesi gibi bulutlarda oluştu,
Dağın yamacına dek uzandı gökkuşağı.
Gür bir ses ‘’altından geçemezsiniz’’ dese de
Yalvardık, yakardık doğaüstü güçlere
Başladı göksel yolculuk.
Geçtik yârimle altından
Gökkuşağının sevgisi ısıttı yüreğimizi
Beyaz güvercinler yol gösterdi
Periler gibi süzüldük gökkuşağından.
Gökkuşağı aydınlattı öz varlığımızı.
Renkler arasından geçerken yârimle;
Mavisinde süzüldük, bulutların,
Morun hayal gücü aldı bizi bizden,
Aşkın ve tutkunun rengi oldu; kırmızı,
Ben yaşamın kendisiyim dedi; yeşil renk,
Lacivertin düşüncesi ve turuncunun sağlığı,
Sarı renk ışık verdi, sevinç saçtı.
Gökkuşağı, yağmur taneleri ve ıslak saçlar,
Yüzüne değdi ve sevgiyle okşadı yârimin,
Renkli damlasında bulduk bengi suyunu,
Ölümsüz aşk sevgiyle sardı benliğimizi.
Masal olduk, büyülü hayallerimizde,
Sonsuzluğa yolculuk başladı düş gibi,
Gökkuşağının renkli elbisesinde gezindik,
Işıdık gökkuşağında ay gibi, gün gibi…
Yakılan ağıtları duyduk gök kubbede,
Sevenlerimiz gözyaşı döktü, karardı denizler,
Hüzün çöktü bahara, ağladı ağaçlar,
Sarararak dökülen yapraklarda kırağı,
Rengârenk çiçeklerin son direnişi.
Barış olsun, hoşgörü olsun, saygı olsun,
Çocuklar ölmesin, sevgiyle büyüsünler diye,
Doğaüstü güçler salladı tılsımlı değneğini,
Sevgi hâkim oldu, aşk hâkim oldu dünyaya.
Uyandık yârimle düşsel yolculuktan
El ele koşuyorduk gökkuşağının peşinden.
SÖYLENCE
Tılsımlı bir değnek sesi
Başlattı düşsel söylenceyi.
Renkten renge girdi bulutlar
Bulutlarda yıldırımlar saçan,
Gök gürültüsüyle yağmur yağdıran
Doğayı varsıl eden, bereketlendiren,
Yağmur damlasında güneş ışığı
Gökyüzünün tanrısı Zeus göründü.
Ritmik hareketlerle dans eden
Toprakla özdeşleşen tanrıça,
Tanrıçanın damarları ve kanı
Doğanın akan ırmakları oldu.
Tanrıçanın yaldızlı saçlarında
Ağaçlar ve bitkiler savruldu.
Alev alev yanan ateş arabası
Coşkulu, azgın, ateş yeleli atlar,
Işığın, gerçeğin, sağlığın tanrısı
Sarışın ve çok yakışıklı,
Sanatın ve müziğin tanrısı Apollon
Kusursuz, güzel şiirler okudu.
Ormanda mehtaplı bir gece
Solgun ve mavi renkli ay ışığı,
Gölde gümüş dalgaların sesi
Kaval sesiyle akan ırmağın şırıltısı,
Denize yansıdı, ayın aydınlığı
Göğün tanrıçaları dans ediyordu.
Söylencede yaşayan tanrılar ve tanrıçalar
Tutkuyla izlettiler görkemli şöleni.
Doğaüstü güçler fazlaca izin vermedi
Söylencenin tadı damağımızda kaldı.
RASİM’İN BABASI
Kartal pençesine
Benzerdi elleri.
Sevgi doluydu yüreği
Taş ocağında emekçiydi.
Burguyla delerdi dağı taşı,
Dinamiti yerleştirir,
Fitili ateşlerdi.
Patlatırdı taşı
Ve içindeki öfkesini.
Taşları avucunda ezer
Taştan çıkarırdı ekmeğini.
Çalışkan adamdı Rasim’in babası.
Aşmak zorundaydı engelleri
Dört bebe ve eşi
Evde ekmek beklerdi.
Beslemek zordu bebeleri
El kapısına el açmadı.
Bebelerini alın teriyle besledi.
Bebeler O’nun her şeyiydi.
Özverili adamdı Rasim'in babası.
Sarı saçlı,
Mavi güzel gözleri vardı.
Yakışırdı üstüne güpgüzel;
Yamalı, ütülü,
Tertemiz ceketi…
Bayramda, seyranda
Yabanlık mintanını giydiğinde
Keyifle gezerdi.
Biraz da içki içerdi.
Güzel adamdı Rasim’in babası.
Rasim’in babası bebelerine;
‘’Koparın zincirleri,
Dost olun kardeşçe,
Artsın gönlünüzdeki sevgi.
Tok günler gelecek,
Özgür ve güzel günler!’’
Diye öğüt verirdi.
Özgürlük ekmekti.
Bilge adamdı Rasim’in babası.
Rasim’in babası;
Yoksul evin
Duvarlarından düşen
Sıvaları onarır,
Güzelce boyardı.
Derli toplu tertemiz evde;
Gördükçe gülen,
Eğlenen bebelerini,
Duvardan dökülürdü,
Gözyaşları ve sevinci.
Mutlu adamdı Rasim’in babası.
Toprağa gömülesi fakirlik
Bükmüştü belini.
Kalmadı dermanı, hasta oldu.
Taş ocağının tozları
Kan kusturdu, kanser olmuştu.
Hastaneler, doktorlar iyi edemedi.
Erkenden göç etti, bu dünyadan
Rasim’in talihsiz babası.
Kaldı dört çocukla
Rasim’in annesi.
DURAĞAN PENCERE
Benim; tutkularım, sevinçlerim, hayallerim… var.
Sen de bu duyguları saklıyorsun belki kendi özünde.
Hepimiz kendi varlığımızla kurarız dünyamızı,
İnsanın içindedir; kaygıları, saçmalıkları, yalnızlıkları…
Köle ruhlu insan olup nefret etme, hınç duyma!
Sürüde yaşayan insan olacağına, kendini sorgula!
Kendi gözlerinle yaşa, üstünlük taslama!
Doğaya bak; dağlara, ormana ve denize…
Oyun oyna; dünyayla, kendinle ve herkesle,
Pişmanlık duyma, yaptığın iyilikte ve kötülükte.
Ön yargılarımız ne denli doğru, unutma!
Başkalarının doğruları da var bu dünyada.
Yitirmemeliyiz toplu yaşamda benliğimizi,
Dünya üzerinde, sürdürmeliyiz öz varlığımızı.
Hiç kimseye durağan pencereden bak diyemem!
Özgür yaşama isteğinden asla vazgeçemem!
* ** *
Rasim Savak
11.01.1951 yılında Balıkesir-Erdek’te doğdum. Dedem Bosna’dan 1926 yılında kucağında bir yaşında olan babam ve eşiyle Türkiye’ye göç etmiş. Bihaç-Cazin’de Velagic, Okic, Hadzic soyadını taşıyan arabalarım yaşıyor, kendilerini 2007 de ziyaret ettim, kendileriyle bugün de haberleşmeyi sürdürüyorum.
1969 Balıkesir Necati Öğretmen Okulunu, 1977 Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsünü bitirdim. Balıkesir, Çanakkale, Edirne, Kırklareli ve İstanbul’da öğretmenlik ve yöneticilik yaptım. İstanbul ve Gelibolu’da emekli öğretmen olarak yaşamını sürdürüyorum. İstanbul Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği üyesiyim. Dernekte Denetleme Kurulu Başkanı olarak görev yapıyorum. Dernek Üvercinka dergisini yayımlıyor. Ben de bu etkinliğe katkıda bulunuyorum.
Nefretin sevgi, özlemin kavuşma, karanlığın aydınlık, gönül ateşinin sevi, çilenin sevda olmasını; düşmanlığın kardeşliğe, yoksulluğun varsıllığa, savaşın barışa, baskının özgürlüğe dönüşmesini dileyerek şiirler, öyküler, yazılar yazıyorum.
Sevgi Çiçeği adında şiir kitabım yayımlandı. Yayımlanmaya hazır bir öykü ve roman dosyam var.‘’Kiraz Seyranı’’ adlı öykümle İstanbul 14. Ümit Kaftancıoğlu öykü yarışmasında mansiyon aldım. (2018) Şiir ve yazılarım; İnsancıl, Üvercinka, Delikliçınar, Artemis, Eskişehir Sanat Dergisi gibi Ekin, sanat ve yazın dergilerinde yayımlandı.
KNSINFO/28.7.2021.god.